Hasan Özfidanın (Sağdan 2.) öğrencileriyle birlikte 1947 yılında çektirdiği resim.



İzmir Mithat Paşa EML ve Teknik Lisesinin Tarihçesi:

Okulumuzun tarihi 1867 yılına kadar uzanır. Osmanlı İmparatorluğu’nda “Lonca” adı verilen üretim birimlerinin kalkmasıyla oluşan boşluğu doldurmak, kurulması düşünülen fabrikaların teknik eleman ihtiyacını karşılamak düşüncesi ile o dönemde bir "ISLAHANELER NİZAMNAMESİ" yayınlanır. Bu nizamname doğrultusunda, hemen yanımızda bulunan askeri alanın yerinde, Mithatpaşa’nın önderliğinde kurulan İZMİR ISLAHHANESİ bugünkü okulumuzun nüvesini oluşturmuştur. O günün koşullarında kimsesiz çocuklara ilk aşamada, kunduracılık, çorap ve fanilacılık ve marangozluk gibi beceri eğitiminin yanı sıra, imla hesap ve dini bilgilerin verildiği İzmir Islahhanesi 1868-1881 yılları arasında faaliyetini sürdürmüştür.
Okulun adı 1881 yılından itibaren İZMİR MEKTEB-İ SANAYİ olarak değiştirilmiştir. Eğitim ve öğretim daha planlı ve programlı bir nitelik kazanırken sanat dallarına terzicilik, halıcılık, demircilik, dökümcülük, mızıkacılık ve matbaacılık bölümleri de eklenmiştir.
Kimsesiz ve muhtaç çocukların eğitildiği bu kurum yönetimi, vilayetçe teşekkül eden bir komisyonun elinde idi. Okulun gelir kaynakları da küçümsenemeyecek kadar çoktu.
Halen eğitim yaptığımız ana binamız, aslında o günlerde Mekteb-i Sultani olarak planlanmıştı. Zamanın padişahı 2. Abdülhamit, yine zamanın valisi Halil Rıfat Paşa ile Defterdar Kadri Bey’in ricasını kırmayarak Mekteb-i Sultani’yi, İzmir Sanayi Mektebine bağışlar. Bu bağışlama olayında okul mızıka heyetin (Bando takımı) padişahın da takdirini kazanan başarılarının rolü büyüktür. Bu ekip İstanbul’a , saraya davet edilir. İki hafta süreyle sarayda konuk edilir ve birer Sanayi-i Madalyası ile ödüllendirilir.
1881 yılında, okul halen bütün ihtişamıyla ayakta duran bu binada HAMİDİYE SANAYİİ MEKTEBİ adı altında eğitime başlamıştır.
1915 yılında zamanın okul müdürü Salih Zeki'nin oluşturduğu kaliteli bir öğretim kadrosuyla Avrupa Sanayi Okulları programı örnek alınarak dokuz yıllık bir sanat okulu ders programı ve yönetmeliği hazırlanarak bu günkü program ve yönetmeliklerin temeli atılmıştır. Ancak; güzel İzmir’imizin Yunanlılar tarafından işgaliyle bu yerinde girişimler uygulama alanı bulamamıştır. İşgal yıllarında okulda eğitim ve öğretim yapılamamakta okul kimsesiz öğrenciler için adeta bir han gibi kullanılmaktadır.
Cumhuriyetin ilanı ile birlikte okul, İzmir Sanatlar Mektebi adı altında hemen eğit im ve öğretim görevine yeniden başlamıştır. Sadece İzmir için değil tüm Türkiye’deki mesleki eğitim için önemli bir değer olan zamanın okul müdürü Ferit Uzel, Yunanlıların okuldaki tahribatını çok kısa zamanda olağanüstü gayretlerle gidermiştir.
O yıllarda her fırsatta bu okulu ziyaret eden ulu önder Atatürk, okulun çalışmalarından memnun olduğunu belirten altın madalya ile okulumuzu taltif etmiştir.
1930 yılında çok şiddetle yağan yağmurlar nedeniyle okulumuzun arkasında bulunan karantina deresi taşmış ve okul atelyeleri yerle bir olmuştur. Bugünkü atelyeler 1930 yılında tekrar yapılarak eğitim öğretime özellikle üretime başlamıştır. 1940 -1950 yılları arası sanayimizin henüz yapamadığı makine ve avadanlık üretimini bu okul gerçek- leştirmiş, yetiştirdiği becerili insan gücü ve ürettiği makine ve avadanlıklarla bu günkü sanayimizin gelişmesinde büyük payı olmuştur. Ayrıca ülkemizde açılan sanayi okullarının ihtiyaç duyduğu makine ve avadanlıklar okulumuzda imal edilmiş o tarihlerde "Okul Kuran Okul" unvanını almıştır.
1923 ve 1930 yılları arasında okul müdürlüğü yapan Ferit Uzel'in zamanında düzenlenen 9 Eylül sergilerinde öğrencilerin ürettiği işler çok ilgi görmüş ve beğenilmiştir.
Bu dönemde okulumu değişik tarihlerde üç kez Yüce Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk'ü ağırlama şerefine nail olmuştur. Bu ziyaretlerin birinde 3 Şubat 1923 tarihinde mesleki sanat eğitiminin önemini kendi el yazıları ile okulun defterine yazmıştır.
Okulumuz ilk doğal felaketini 1930 yılında yandaki Karantina Deresi’nin taşmasıyla yaşamıştır.Arka planda bulunan bütün atelye binaları sel nedeni ile yerle bir olmuş tüm makine ve avadanlıklar su altında kalmıştır. Fiziki zararlar bugün olduğu gibi o günde İzmir halkının ve devletin yardımı ile kısa zamanda onarılarak daha modern hale getirilmiştir. O dönemde Karantina ve çevresinin elektrik ihtiyacı da okulumuzdan karşılanmaya başlanmıştır. Yine o günlerde okulda üretilen makine ve avadanlıklar bugün bile endüstri meslek liselerimiz ve sanayide halen kullanılmaktadır.
1931 yılında çıkartılan 1867 sayılı kanunla tüm sanat okulları "Bölge Sanat Okulu" haline getirilmiş ve valiliklerce tahsis edilen bütçe ile idare edilirken 1935 yılında çıkartılan 2765 sayılı kanunla okulumuzda her açıdan Maarif Vekaletine bağlanmıştır.
1943 yılında İzmir Sanatlar Mektebi olan okulun adı kurucusu olan Mithat Paşa’ya ithafen Mithatpaşa Sanat Okulu olarak değiştirilmiştir.
1945 yılında okul müdürlüğü görevine getirilen Halil İDEMEN zamanında da okulumuzda öğretmen olan ve 1937 yılında Türkiye de ilk yerli motoru yapan Hasan ÖZFİDAN sayesinde sanayisi henüz gelişmemiş olan ülkemizde, makine üretimine başlamış ve okulumuzda üretilen makine ve avadanlıklar, yurdumuzun pek çok köşesine ulaştırılmıştır.
1974-1975 öğretim yılından itibaren de "Mithatpaşa Endüstri Meslek Lisesi" adını alan okulda, 1978 ve 1987 yılları arasında OSANOR (Okul Sanayi İşbirliği), METEP (Mesle -ki ve Teknik Eğitim) projeleri başarı ile uygulanmıştır.
1930 yılındaki büyük sel felaketinden sonra 31 Mart 1997 gecesi maruz kaldığı yangınla ikinci büyük felaketini yaşayan okulumuz devletin ve İzmirlinin desteği ile yeniden onarılarak eğitime hazır hale getirilmiştir.
Ancak; yangından önce 1380 öğrencisine dokuz değişik dalda eğitim veren okulumuzda bakanlığın onayı ile döküm, metal, model, mobilya dekorasyon bölümleri kapatılmıştır. Bu bölüm öğrencilerinin mağduriyetleri ilimiz sınırları içerisinde bulunan endüstri meslek liseleri marifeti ile önlenmiştir.
2002-2003 Eğitim-Öğretim yılında başlatılan yeniden yapılanma çalışmalarıyla kapatılmış olan metal işleri, mobilya dekorasyon bölümleri yeniden açılmış olup ayrıca Teknik Lise Bilgisayar Bölümü de açılmıştır.
Kaynak: http://mithatpasaeml.meb.k12.tr/meb_iys_dosyalar/35/01/163971/icerikler/tarihce_533917.html
OKULUN RESMİ WEB SAYFASINDA HASAN ÖZFİDAN İÇİN AYRILAN SAYFA.
HASAN ÖZFİDAN.
Ülkemizde ilk yerli motoru yapan Hasan Özfidan 1915 yılında Karşıyakalı eski bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Hasan Özfidan resimde belirtilen 1937 Tarihinde ilk yerli motoru yapmış, dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İNÖNÜ tarafından "Bu çocuğu yurt dışında eğitimini sağlayın." diyerek talimat vermiş ve ödüllendirmiştir. Hasan ÖZFİDAN yurtdışına eğitim için gitmemiş İzmir Valiliği tarafından kendisine verilen para ödülünü almamıştır. Bunun üzerine özel oluşturulan bir heyet tarafından kendisinin öğretmen olması için sınava alınmış, sınav heyeti "Biz sizi sınav edemeyiz. Asıl siz bizi sınav edebilirsiniz." demiş ve kendisine teknik öğretmenlik ünvanı vermiştir. Ardından Halil İDEMEN´ in Müdürlüğünü yaptığı zamanındaki adıyla İzmir Sanatlar Mektebinde teknik öğretmen olarak göreve başlamıştır. Öğrencilerinden bazıları ise, Özgörkey Şirketler grubunun kurucusu Erdoğan Özgörkey ve kurulduğu dönemde el süpürgesi üreten Gırgır Fabrikası Sahibi Tacettin HİÇYILMAZ´ dır. Bu görevini 10 yıl sürdürdükten sonra kendi isteği ile görevinden ayrılarak özel hayata atılmıştır.
Makine üretiminde kullanılan Makine ve avadanlıkları, torna tegahlarını, kalıpları dahil, hiçbir yabancı ürünü taklit etmeden kendisi yapmıştır. Uzun yıllar tarım arazilerinde sulama için kullanılan 2.5 ile 8 inç büyüklüklerinde "Hasan ÖZFİDAN" markasıyla su türbinleri ve marangoz hızar makinaları imalatını kendi yaptığı makinalarla sürdürmüş, başta ege bölgesi olmak üzere ülkemizin büyük bir bölümüne ürünlerini sunmuştur. Ürünleri günümüzde bile hala kullanılmaktadır. Ürünlerinin garanti süresinin "Ömür boyu." olması dikkat çekmektedir. Seri üretimini yapmamakla birlikte ilk pamuk kırma makinasını yapmıştır. Inançlı bir insan olarak mütevazi bir yaşam sürdüren Hasan ÖZFİDAN 1986 yılında İzmir´in Karşıyaka İlçesinin Bostanlı Semtinde vefat ederek Hakkın Rahmetine kavuşmuştur.
Değerli Öğretmenimiz Hasan ÖZFİDAN´ ı saygı ve rahmetle anıyoruz.

Kaynak: https://www.okulhaberleri.net/hasan-ozfidan-2455324
http://mithatpasaeml.meb.k12.tr/icerikler/hasan-ozfidan_5768739.html
Teknofest Bitti, Yankıları Sürüyor!
05.10.2018 Cuma - 21:54
Dr. Gürbüz Turgay yazdı; "MAZİDEKİ MUCİTLER,PROJELER
VE ANILAR." TEKNOFEST Havacılık ve Uzay Fuarı gururumuz oldu. Bu konuda
projeleri olan 2000 genç ve savunma sanayi kuruluşlarımızın ürünleri
gururlandırdı. Geç kalan farkındalık fuarı oldu.Minik de olsa eksiklerimizi toplum
olarak fark etmemizi sağladı. Harmandalı oynayan Atak helikopterlerimizi basın sık
sık dile getirdi. Pek çok kanalda görmezden geldi! Hiçbir kanal, orada projeleri ile
katılan pırıl pırıl heyecan dolu gençlerimizi, projelerini tanıtmadı, göremedik.
Her gün cinayet haberleri ile ruhumuzu karartırlarken fuarla birlikte üzücü olan
,millet olarak “ilk“ kelimesinin kullanılması geçmişteki diğer üzücü
olaylarımızı, geçmişteki Selçukları hatırlatmak istedim. Trablusgarp
Savaşı’nda ilk defa ahşap yapım uçakları göklerde gören Atatürk, Savaş
sonrası günlerinde de bu işin önemini görüp “İstikbal göklerdedir!“sözü ile
gençlerimize, özellikle yöneticilerimize ve milletimize hedef olarak göstermişti.
Uzayla ilgili bir anısını ise kızlarından birisi ile paylaşabilmiş, o günler için
şaşırtan,bu gün bile inanılması güç,“deli saçması” olarak kabullenileceği
için ancak kızlarından birine söyleyebilmiş, çok yıl sonra bu konuda batıda
çalışmaların başladığını duyunca anlatma cesaretini göstermişti.
Millet olarak bu konuda bilgimiz sınırlı.
Bunu bu fuarda var eden bir bakanımız “Nuri Demirağ’ı okullarda okutmalıyız”
demişti. Halbuki ondan üç yıl önce bir bakanımız “bizim bir şey
yapamayacağımızı” söylemişti. Evet, bu fuarın konusu olan konuda ilk çalışma
Lagari Hasan Çelebi ile başlar. Padişah IV. Murad’ın kızı Kaya Sultan’ın
doğumu nedeniyle yapılan şenliklere katılır.
50 okkalı barut kullandığı yedi kollu fişeği icat etmiş, “Padişahım, seni
Hüda’ya ısmarladım, İsa peygamberle konuşmaya gidiyorum.” diyerek
Sarayburnu’nda fişeğe binmiş yardımcıların fişeği ateşlemesi ile 300m havaya
yükselmiştir. Düşüş başladığında ise ellerindeki kanat kartallarını açarak
Sinan Paşa Köşkü önlerinde denize inmiştir. IV.Murad, başarısından dolayı
kendisini ödüllendirirken de “Padişahım size Hazreti İsa’dan
selam getirdim “demiş,ancak daha sonra zamanın ilim adamları (!) tarafından yapılan
baskılar sonucu yargılanmış, Kırım’a sürgüne gönderilmiş, orada vefat
etmiştir. 1632. Aynı yıllarda Hezarfen Ahmet Çelebi de ilk uçuşunu gerçekleştirir.
Geniş bilgisi nedeni ile halk tarafından “bin fenli” manasına gelen Hezarfen adı
verilen Ahmet Çelebi, kuşların uçuşunu inceleyerek Okmeydanı’ndan defalarca
yaptığı deneyler sonucu, Galata Kulesi’nden kendini boşluğa bırakmış, uçarak
Üsküdar Doğancılar Meydanı’na inmiştir. Sinanpaşa Köşkünden uçuşu seyreden
IV.Murad, Evliya Çelebi’yi önce bir kese altınla ödüllendirmiş, sonra yine”
aynı düşüncenin” baskısı ile Cezayir’e sürgüne gönderilmiş, orada vefat
etmiştir.
Asırlar geçer, cumhuriyetle birlikte irade anlayışı değiştirir.
Bir memur olan Nuri Demirağ, pilot olan Vecihi Hürkuş devreye girer. Birinci Dünya
Savaşı’nda Yeşilköy’deki Teyyare Mektebi’nden mezun olduktan sonra Ruslara
karşı keşif ve bombardıman uçuşları yapar. Bir Rus uçağını indirir. Ruslara
esir düşer. Nargin Adasından kaçar. Kurtuluş savaşına katılır, keşif destek
uçuşları yapar, Yunan uçağını indirir. Kırmızı şeritli İstiklal Savaşı
Madalyası ve üç takdirname kazanır. Savaştan sonra pilot eğitimi verir. Hizmeti
karşılığı bir uçağa Vecihi adı verilmesi uçak yapımına ilgisini artırır.
İzmir Hava Mektebi’nde savaş KALINTISI PARÇALARDAN faydalanarak ilk
Türk uçağını tek başına imal eder. 1925. VECİHİ HÜRKUŞ,
VECİHİ – K-VI adını verdiği uçağını üretir. Uçar. İzinsiz uçtuğu için
cezalandırılır. Askerlikten ayrılır, 1930 yılında Kadıköy’de kiraladığı bir
keresteci dükkanında 3 ay içinde ilk Türk sivil uçağı, kendisinin de ikinci
uçağı olan Vecihi X1V modelini üretir. Fikirtepe’den Ankara’ya Uçar. Diploması
yeterli olmadığı için uçuş izni verilmez.Uçağını
söker, Çekoslavakya’ya gider. Uçağının oradan teknik detaylı uçuş iznini alır,
iki yıl mühendislik eğitimini tamamlar. Çekoslovakların yaptığı törenle
“Yaşasın Türk teyyareciliği” yazan pankartla onurlandırılır. 5 Mayıs 1931’de
uçağı ile uçarak Türkiye’ye döner. Aynı yıl Türkiye turu yapar, milletini
şaşırtır, gururlandırır. Vecihi-XV, Vecihi SK-X
modellerini üretir. Bu dönemde yurtdışından uçak alımı için her ilde para
toplanır. Alınan uçaklara o ilin adı verilir.
Nuri Demirağ yüklü bir para yardımı yapar. Ancak “satın alınan uçak mutlaka eski
veya yetersiz olacaktır.”diyen Nuri Demirağ, Vecihi Hürkuş’a parasını vererek
“Nuri Bey” adı verilen VECİHŞ XVI Kabin uçağını yapar. Uçağı ile Tekel,
Türkiye İş Bankası reklamlarını yapar. Mühendis olmadığı için “ iki yıl
yetmez” diyerek uçuş izni verilmez. 1954 yılında ilk sivil havacılık şirketi olan
Hürkuş Hava Yollarını kurar. Kaza, kaçırma ve sabotajlarla şirket
uçuştan men edilir.1969 yılında Ankara’da vefat eder.

NURİ DEMİRAĞ
1923 yılında İzmir iktisat kongresinde Atatürk’ün Ağır Sanayi yatırımları ve
yerli, milli üretim konusunda söylediği sözlerden etkilenir. Toplanan yardım
sırasında “Benden bu millet için bir şey istiyorsanız en mükemmelini
istemelisiniz. Mademki bu millet tayyaresiz yaşayamaz, o halde bunu başka milletlerin
lütfundan beklememeliyiz. Ben uçak fabrikasını kurmaya talibim” der. Genelkurmay
Başkanı Fevzi Çakmak’a yazdığı mektupta “ Göklerine hakim olmayan milletlerin
sonu felakettir, yerlerde sürünmeye, yerin dibinde çürümeye mahkûmdur.” diye
ifade eden Nuri Demirağ , Mareşal Fevzi Çakmak tebrik eder ve Divriği’de uçak
fabrikası kurulması dileklerini iletir.İkinci mektubu ile de çalışma iznini
gönderir. Bunun üzerine ,bugün Deniz Müzesi olan binada, dönemin en modern uçak
fabrikasını kurar. Türkiye’ye gelip uçak fabrikalarımızın tamamını(!) gezen
Fransız heyetİ, “Bizim fabrikalarımızdan daha moderndir.” diye rapor
ederler(Anılar,Org.Nurettin Türsan).Burada NuD 38 isimli 6 kişilik, çift motorlu
alüminyum gövdeli ,270 km. hıza ve 5.500 metre yüksekliğe ulaşabilen Türkiye’nin
ilk savaş ve yolcu uçağını üretir. Atatürk tarafından cumhuriyetin ilanı ile her
zaman Fransızların yaptığı demir yollarının yapımını üzerine alan Nuri
Demirağ, hizmetleri karşılığında Atatürk tarafından Demirağ soyadı verilir.
Yeşilköy’de Gök Okulunu kurup pilotlar yetiştirir. 1944 yılında THK’dan 65,
İspanya,İran ve Irak’ın verdiği siparişleri üretime başlar.
Siparişler ve yurtdışına satışlar KANUNLARLA yasaklanır. 10 milyon liralık zarar
ile hükumete mektuplar yazar .”Bu para ile hanlar,hamamlar yapıp büyük paralar
kazanabilirdim,ancak karakterim müsaade etmedi “diyen Nuri Demirağ,Petrol,madencilikle
de ilgilenir.Keban Barajı, BogazKöprüsü, Divriği Üniversitesi,gazete kurma projeleri
de
engellenir.”İstikbal göklerdedir,göklerini koruyamayan milletler yarınlarından emin
olamazlar” sözünün sahibi de olan Nuri Demirağ ,parti kurarak iktidara talip
olur.Tüzüğündeki maddeleri ile bu gün bile partilerimizin tüzüklerinin olmazsa
olmaz düsturu olması gereken maddeleri ile şaşkına çevirir.Ancak
dayanamaz,Amerika’ya göçer…

ŞAKİR
ZÜMRE
savunma sanayiinin ilk yerli üretimcisidir.Fevzi Çakmak’ın ve Atatürk’ün yakın
arkadaşıdır.Kurtuluş Savaşında yurtdışından silah temininde gösterdiği
başarılardan dolayı TBMM tarafından İstiklal Madalyası ile
ödüllendirilmiştir.Milletvekili olduğu Bulgaristan’dan getirdiği ustalarla ülkenin
ilk özel sektör fabrikasını kurar. Ordumuzun kullandığı uçak bombalarını
değişik modelleri ile üretir.Denizaltı bombaları üretir.Eğitim bombaları,işaret
fişekleri,bunları atmaya yarayan silahlar,top kaması ve Türk Ordusunun çeşitli
ihtiyaçlarını üretir.Yunanistan,Polonya ve Mısır’a satar.İlk Türk Motorunu
üretir.Dönemin yöneticilerinin anlam verilemeyen düşmanca yaklaşımları ve Marshall
yardımı kapsamında uygulanan baskı sonucunda önce tarım aletleri üretimine
döner.Hükümet tarafından Amerika’dan çok sayıda tarım aletleri ve traktörler
ithal edilmesi üzerine Zonguldak,Zümre,Ağaçlı,Alman,Çiftlik ve Köylü modelleri ile
soba üretimine döner.Bu gün bile halk arasında kuzine olarak bilinen sobanın
üreticisi odur.1966 da vefat eder,1970 yılında da fabrikası kapanır.

NURİ KİLLİGİL
Ukrayna’nın bir kasabasını soyadı olarak almış olan Nuri Paşa,dört yıl
Trablusgarp’ta İtalyanlara karşı,Balkanlar’da Bulgarlara karşı savaşır.Enver
Paşanın kardeşidir.1917 de İslam Kafkas Orduları komutanı olarak İngiliz ve
Ruslarla savaşır. Bakü, Karadağ ve Dağıstan’ı alır. Azerbaycan’ın bu gün
bile anılan kahramanı olur.Osmanlı yöneticileri
tarafından Mondros Antlaşması ile İngilizlere teslim edilir.Batum’a gönderilerek
hapis edilir. Kaçar, Azerbaycan direnişine tekrar katılır.1925 te emekli olur.1929
yılında İstiklal Madalyası ile ödüllendirilir.1938 yılında Sütlüce’de kurduğu
Nuri Killigil Silah ve Cephane Fabrikasında kendi adı ile anılan ilk yerli tabancayı
üretir.Ordunun ihtiyacı olan matara, gaz maskesi, mermi, yerli motor, havan, havan
mermisi üretir.İzmir Uluslararası Fuarında ürünlerini sergiler. Amerika ile
ilişkilerin politik olarak hedef kabul edildiği, İsrail Devletinin kurulmasını
dünyada tanıyan ilk devlet olduğumuz günlerde, İsrail’le savaş halindeki Mısır
ve Suriye’den siparişler alır. Silah ve cephane üretimini durdurması
istenir.Durduğunu söyler ama üretime devam eder.1949 yılında,fabrikada çalışan
Yahudilerin gelmediği bir gün meydana gelen patlamada parçalanarak ölür.Cesedi
bulunamaz,boş tabutu defnedilir.20 gün sonra haliçte su yüzüne çıkan gövdesinin
tekrar defin işlemi tartışılır.Ömrü cephelerde geçen KAFKAS FATİHİ olarak
bilinen Nuri Killigil’in sadece gövdesinin bayrağa sarılı olduğu cesedi ,o
günlerde Nuri Killigil Fabrikası Mezarlığı diye
anılan Edirnekapı mezarlığına yeniden defnedilir.

HASAN ÖZFİDAN
1937 yılında ilk yerli motoru üretmiş. Başbakan İnönü tarafından
ödüllendirilmiştir. Görevlendirilen özel heyet tarafından sınava alınmış, sınav
heyetinin “Biz sizi sınav edemeyiz, asıl siz bizi sınav edersiniz” diyerek teknik
öğretmen yapılmıştır. Makine üretimi için kullanılan makinalar, torna
tezgahları, kalıplarını taklit etmeden
üretmiştir. “Hasan Özfidan” markası ile su türbünleri, marangoz hızar
makinaları, pamuk kırma makinası üretmiş, “ömür boyu garanti” sözünü de ilk
kullanan kişi olmuştur.

İRFAN MAVRUK
17 yaşında iken Adana’da roket üretir. Sanat Erkek Enstitüsü öğrencisidir.
Roketler mahalleliyi rahatsız eder, defalarca karakola çağrılır. Destek almak için
başvurduğu Adana Mühendisleri Odası “hayalleriyle uğraşıyor” diye rapor eder.
Aklından zoru var denilen İrfan, projelerini kabullendiremez. Sonunda Dolmabahçe’de
bakanlara ve Menderes’e iletir. Menderes tarafından Amerika’ya yüksek zekalı çocuk
fonu ile eğitime gönderilir. AMERİKALILARIN ÜSTÜNE TİTREDİĞİ HARİKA ÇOCUK
Türkiye’de 16 Şubat 1965 tarihli bazı gazetelerde İrfan Mavruk’la ilgili geniş
bir haber yer aldı. Dış kaynaklı, olan, ‘Amerikalıların üstüne titrediği harika
çocuk. İrfan Mavruk’, ‘Hakkında özel kanun çıktı, gizli polis de onu koruyor’
üst başlıkları altında, ‘25 yaşındaki bir Türk genci feza ilmine ışık
tutuyor’ başlığıyla verilen haberde, ‘İrfan Mavruk tarafından yapılan ve
radarsız olarak uzaya
fırlatılan roket büyük bir başarı sağladı’ deniyor. Colombia Üniversitesine
özel imtihanla alınır ve NASA da kendi buluşunu da yaparak uzay uçuşlarında görev
alır. İlk uzaya çıkma çalışması 1959larda başlar ve 1966 da Ruslar Luna ile 1969
yılında da Apollo II ile Amerikalılar uzaya çıkar.

KİRKOR DİVARCI
Türkiye’de üretilmiş ilk başarılı füzenin mucididir. Bandırma füze kulübünü
kurar. Kendi cebinden harcamalar ile başladığı denemelerde düğün için
biriktirdiği parayı harcar. Kendisine inanan gençlerle çizmeye, okumaya,
çalışmalara başlar. Gençleri başarıya taşır. Sayıları 300’ü bulur.
Eğitimler verir. 30 Ağustos 1962’de MARMARA-1 füzesini fırlatır. Daha sonra 2,3,4,5
füzelerini fırlatır.Uçan Türk Projesi, güdümlü füzeler, gemi füze projeleri
üzerine çalışır. İTÜ,TSK,THK ve NASA’dan destek alır. HÜRRİYET- 1,2 füzeleri
ve menzilli ve hızı daha artmış ATA füzelerini fırlatılır. AKTRÜS Projesi
üzerinde çalışır. VEGA Projesi , füze denemeleri yapar. Kulüp olarak
katıldıkları Dünya amatör füzeler yarışmasında Amerika 56km Almanlar 36 km, 15 km
ile dünya üçüncüsü olurlar. Astronomi amaçlı SİRİUS Projesi, vurucu amaçlı
Kıbrıs-1 füzesini fırlatır. ATA-1 füzesinin menzilli 70 km, daha sonrada 300 km’ye
ulaşır. Bir sergilerinde X-15 isimli uçağın maketi sergilendiği için Amerikan
propagandası ile suçlanır. Bunun üzerine savunmalarında “ bazı çevrelerce
yapılan saldırılar bizi üzmektedir. Propaganda gibi bir derdimiz asla olmamıştır,
bu serginin amacı en bilgili kişilerin bile bilmediği teknolojik gelişmeleri onlara
aktararak bir BİLİNÇ AŞILAMAKTIR. Çağdaş bu uzay çalışmalarını ve füze
tekniklerini öğreterek ülkemizin geri kalmasını engellemektir. Biz ne amerikan
emperyalizmi ne de Sovyet sosyalizmi taraftarıyız, bizim tek ışığımız vardır, o
da Türk milletinin senelerce köle olarak kullandığı devletlerden olan teknik
geriliğini gidermek için ilk adımı atmış olmamız ve Türk milletinin
yüceliğidir”. 1970 genelkurmay başkanı Cemal Tural ilgilenir. Projelerini beğenir.
300.000 TL proje
siparişi verir. MSB nin Arge yöntemlerini kullanarak çalışmalar başlar. NASA yardım
eder. Sona yaklaştığı 1973 yılında Genelkurmay ,THK, NASA,İTÜ sanki küsmüştür.
Görünmeyen bir el müdahale etmiştir dedikleri günlerde Kirkor Divarcı’nın evinde
yangın çıkar; projeler yanar. Burada dalga geçilirken Amerika’nın Sesi Radyosu ile
ilk röportajını yapar. Yolda görenler alay ederler. “Ne haber Füzeciler, füzeci
ağabey sakın cebinde patlamasın.” ”gazoza bak senin füzenden iyi patlar. “ diye
alay ettikleri günlerde Cumhuriyet gazetesinde Cevat Fehmi Başkurt “onlar başka
dünyada yaşıyorlar. Halbuki biz dünyadaki meselelerimizi halledemedik. Kongreler
tamamlansın, seçimler yapılsın elbet füzelere sıra gelir.” der. Destek veren
yazılar da çıkar.10 Şubat 1960 ta yapılan deneme ses getirir. Amerika, Hollanda ve
İtalya’da dergilerde yayınlanır. 1960 yılında 1,5 metre boyundaki füzesi 750
metreye çıkar. Otomatik füze ateşleme ve kontrol aletini yapar ve kullanır. Güney
Afrika, amerikan roket ve astronomi derneklerine üye olurlar, ilgilerini görürler.
Amerika füze kulübünden yardım görürler.
3 Eylül 1.09 62’de atılan MARMARA-1 ve MARMARA-2 kaybolur,Başlığı paraşütle fener adasına iner. Marmara-4 5000 metreye çıkar. Mazimiz ilginçliklerle doludur. Umarız mucitlerimize ve ürünlerimize değer verilsin. Hak ettiğimiz yere birlikte ulaşalım. TPE’nin Davetlisi olarak TPE standında katıldığım İSİF’17 Uluslararası Buluş Fuarında ilginç buluşlarla karşılaşmıştık. Rahim kanserini erken teşhis eden minik MR Cihazı,vs…
Acı ile son bulan yerli üretimler. Bu nedenlerle bir an önce: Proje ve patentlere
ulaşıp bulan,hemen sıraya koyup hızla değerlendiren, üretimim her aşamasında
içinde olan, satış ve pazarlaması ile candan ilgilenen, bir o kadar da “üretime
engel olanlar”ların tamamını tanıyıp onlarla açık gizli her tür mücadeleyi
yapan, proje ve
patentin, ürünlerinin ülke ekonomisine katkısının bilincine varmış,
ÜRETİM BAKANLIĞI bir an önce kurulmalıdır.
Biraz daha ciddiye alalım artık. Onlar ülkemizin yer üstü elmaslarıdır.

Kaynak: http://www.kocaeliolay.com/teknofest-bitti-yankilari-suruyor
https://pewat.blogspot.com/2018/12/turkiyenin-fuzecilik-ve-uzay-seruveni.html